16 Aralık 2008 Salı

ayrıl da gel...

-neden devamlı halis karataş kazanıyor baba?
-boşver sen anlamazsın..

işte benim bütün hayatım bu soru ile değişti,bilemezdim ki içimdeki at sevgisinin bu kadar büyük bir tutkuya dönüşeceğini... nerden bilebilirdim babamın mahallenin balıkçısı ile beraber ortak yaptıkları "çıtır" altılılarını evden takip ederken benimde bu işe saracağımı...
lise yıllarımda başlayan bu tutkum gün geçtikçe daha da arttı hatta öyle büyüdü ki üniversite için istanbul'u kazanınca kendimi birgün veliefendi hipodromunda ayrılda gel diye bağırırken birgün akşam eve giderken mahallenin bakkalından o günün puanlı istanbul koşu bültenini alırken buldum:)
velhasıl kelam yoğun baskılara da artık dayanamadım kendi at yarışı maceralarımı ve deneyimlerimi paylaşmak istedim(nalkapon gibi konuştum:) )
hadi bakalım ayrılda gel diyelim hep beraber:)))

15 Aralık 2008 Pazartesi

Albert Einstein


"eğer bir adam, marşla uyum içerisinde yürüyebiliyorsa, o değersiz bir yaratıktır. kendisine sadece bir omurilik yetebileceği halde, her nasılsa, yanlışlıkla bir beyni olmuştur onun. uygarlığın bu kara lekesi en kısa zamanda yok edilmelidir.
emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nasıl da nefret ediyorum. ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki, böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi. benim anlayışıma göre, sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.."

13 Aralık 2008 Cumartesi

asmayalım da besleyelim mi?

büyü de baban sana büyü de büyü
acılar alacak yokluklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
bitmez işsizlikler açlıklar alacak büyü de baban sana

büyü de baban sana büyü de büyü
baskılar işkenceler kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak
büyü de baban sana büyü de büyü
büyüyüp de onyedine geldiğinde baban sana idamlar alacak

masumiyet



hazır ortalık ıssız adam ile yerle bir olmuşken,daha eskilerden pek de bilinmeyen ama gerek oyuncu kadrosu gerek konusu gerek yönetmeni ile benim kendi adıma herzaman izlemekten asla bıkmayacağım filmi masumiyeti anlatmak istedim...


neresinden başlayayım bilmiyorum ki güven kıraçın ilk filmi olmasına rağmen oscarlık performansından mı yoksa haluk bilginerin değme hollywood starlarına taş çıkartan yeni yetme oyunculara ders verir nitelikte büyük oyunculuğundan mı (hatta sarhoş otele geldiği sahne var ki oyunculuk eğitimi alanlar varsa hergün seyretmeliler,bize de olacak o kadar diye yutturulan basit sarhoş rolünü görüp bunu izleyince pes dersiniz) ya da derya alabora'nın içimizi cız ettiren bu kadarmı gerçekçi olunur yahu dedirten rolünden mi?


başyapıt diye tanımlamak gerekirse türkiye'de benim için en başta bulunan iki filmden biridir masumiyet diğeri ise bir başka yazıda mutlaka değinmek istediğim gemide...
bekir,yusuf,uğur ve çilem'in hayatını anlatan filmde belki de türk sinema tarihinin en iyi sahnelerini seyrediyoruz..


"oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok,kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte.."




izlemeyenler için haluk bilginerin kır sahnesindeki meşhur tiradını mutlaka izlemelerini de ayrıca öneririm..


"hep denedin

hep yenildin

olsun gene dene

gene yenil

daha iyi yenil"

izlemediyseniz mutlaka izleyin bu filmi,çok şey kaçırdığınızı düşüneceksiniz...

*bakmadan geçmeyin..

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=masumiyet

12 Aralık 2008 Cuma

yazgı


Sinem :Benimle evlenmek ister misin?
Musa: Benim için fark etmez; ama sen istiyorsan evleniriz.
Sinem: Peki, beni seviyor musun?
Musa: Bilmiyorum.
Sinem: Öyleyse neden evleneceksin?
Musa: Bunun bir önemi yok, istersen evleniriz.
Sinem: Evlilik ciddi bir iştir.
Musa: Değildir.
Sinem: Bu teklifi başka bir kadın yapsaydı kabul eder miydin?
Musa: Ederdim herhalde.
Sinem: Peki sence ben, seni seviyor muyum?
Musa: Bunu hiç düşünmedim.
Sinem: Seninle evlenmek istiyorum.
Musa: Ne zaman istersen.
Sinem: Benim gitmem lazım.Bu saatte nereye gittiğimi meraketmiyor musun?
Musa: ....

bob marley


“Football is a whole skill to itself. A whole world. A whole universe to itself. Me love it because you have to be skilful to play it! Freedom! Football is freedom.” (Bob Marley- 1979)”

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi


"hipodroma gitmemin nedenlerinden biri alışkanlığın gücü; hepimiz bu gücün etkisi altındayızdır. gidecek bir yer, yapacak bir şey. erken eğitilmişiz bu konuda. kımılda, katıl. dışarda ilginç şeyler oluyor belki? kaçırma. ne kadar boş bir düş. barlarda hatun tavlamaya çalıştığım günleri hatırlatıyor bana. aradığım kadın belki budur ümidi. bir başka rutin. düzüşürken bile içimden; bu da başka bir rutin, yapmam gerekeni yapıyorum, diye geçirirdim. kendimi gülünç hisseder, yine de devam ederdim. başka ne yapabilirdim ki? durmalıydım. hatunun üstünden inip, "bak güzelim, saçmalıyoruz. doğanın oyuncaklarıyız," demeliydim. "nasıl yani?" "yani, güzelim, iki sineğin düzüşmesini izledin mi hiç?" "sapiksin sen! ben burdan çikiyorum!" insan kendini çok derin tahlil etmemeli, yoksa hiçbir şey yapmaz, yaşam durur. bir kaya parçasının üstünde hiç kımıldamadan oturan bilgelere döneriz. bu da ne kadar bilgecedir bilemiyorum. aşikar olanı silerler ama bir şey sildirir onlara. tek bir sineğin kendiyle düzüşmesi gibidirler bir anlamda. kaçış yok, etki yok, etkisizlik yok. kendimizi zarar hanesine yazmaktan başka çare yok: oynayabileceğimiz bir hamlemiz kalmamış. mat olmuşuz."